Galatasaray Mekteb-i Tıbbiyesi Dönemi
19. Yüzyıl başlarında, Osmanlı devlet adamları ülkenin içine girdiği sıkıntılı süreçten kurtulma ve bir takım reformlarla ülkeyi derleyip toparlama çabası içine girmişlerdi. Bunun bir yansıması olarak Avrupa’daki modern müesseseler model alınmak suretiyle benzer kurumlar Türkiye’de de kurulmaya başlandı. 19. Yüzyılın başlarında oluşturulan söz konusu modern müesseseler arasında en önemli yeri tutanlardan biri de, önce Vezneciler’de faaliyete geçip oradan Gülhane’ye taşınacak ve daha sonrasında da Galatasarayı Enderun Mektebi binasına yerleşecek olan Galatasarayı Tıp Mektebi’dir.
Gerekli düzenlemelerin yapılması ve yeni eğitici kadroların oluşturulmasıyla 1838 yılından itibaren Tıp Mektebi Beyoğlu’ndaki Galatasaray binasında faaliyete geçti. Mektepte eğitim faaliyetlerini yürütmek üzere Avrupa’dan Avusturyalı Doktor Karl Bernard ile Doktor Neuner ve Eczacı Hoffman getirtilmişti.
Sultan II. Mahmud bu mektebe özel bir önem vermekteydi. Nitekim mektebin açılış törenine bizzat katıldı ve orada öğrencilere hitaben bir de konuşma yaptı. Bu konuşma aslında Padişahın bu eğitim kurumuna verdiği önemi ve buradan beklentilerini ortaya koymaktadır. Galatasaray Askeri Tıp Mektebi usta hekimler yetiştirecek ve bunlar ülkelerine hizmet edeceklerdir. II. Mahmud’un Türkçe konusundaki hassasiyeti de dikkate değer bir husustur. Padişah, kendi dilinde tıp eğitimi yapmanın öneminin bilincinde olmakla birlikte, ilim sahibi olmak için yabancı dil bilmenin gerekliliğini de vurgulamaktadır.
Galatasaray Tıbbiyesi bu niyet ve beklentilerle eğitime başlamıştı. Mektep askeri ve yatılı olduğundan mükemmel surette idare edilmesine dikkat edilmişti. Dershane ve yatakhaneleri en iyi şekilde tertiplenmişti. Elbiseler de muntazam imal edilmişti. Yaka ve kollar kadife olup, yakalarda mektebin sembolü olmak üzere yılan resmi bulunurdu. Öğrencilere ayda 25 kuruş maaş verilmekte idi. Her üst sınıfa geçişte maaşa 15 kuruş zam yapılmakta ve son sınıf öğrencisi 5 mecidiye maaş almaktaydı. Sabah güneşin doğuşundan iki saat sonra derslere başlanır ve güneşin batışına iki saat kalana kadar dersler sürerdi. Ders müddetleri iki saat olup arada yarım saat teneffüs yapılmaktaydı. Derslerin ve teneffüslerin başlayış ve bitişleri trampet çalmak suretiyle ilan edilirdi. Eğitim aşamasında Mösyö Bernard mektepte bir yenilik meydana getirdi. O ana kadar anatomi dersi modeller üstünde uygulandığından öğrencilere fazla fayda sağlayamıyordu. Hâlbuki mektebin bir an evvel Batıdakiler derecesinde kaliteli olması isteniyordu. Bernard Padişahtan aldığı izinle dersin kadavralar üzerinde yapılmasını sağladı. Bu amaçla konunun uzmanı bir doktor bulabilmek için Avrupa’da ilanlar verilip müsabaka düzenlendi. Sonuçta Mösyö Spitzer müsabakayı kazanıp teşrih muallimi oldu. Spitzer esas itibariyle çok yetenekli olduğundan diğer derslere de girmekteydi. Öğrencilerin derslere hakkıyla çalışmalarını temin için sabah verilen dersler akşam tekrar ettirilirdi. Bu amaçla üst sınıftaki öğrencilere, ayda 50 kuruş maaş verilerek alt sınıftakilere ders tekrarlarında yardımcı olmaları sağlanırdı.
Başlangıçta altı yıl olarak öngörülen eğitim süresi, tedrisat için yeterli bulunmadığından, bilahare dokuz yıla çıkarıldı. Dokuz yılın dördü idadi sınıfı, beşi ise yüksek sınıf olarak düzenlendi.
Mektepte 1838 yılından itibaren yapılan faaliyetler şu şekilde sıralanabilir: Doktorluk mesleğine lâyık olduğu hakiki kıymetin kazandırılması; Doktorluk mesleğinin ilmi hüviyetinin arttırılması ve Avrupaileştirilmesi; Bir yabancı doktorun mektebe müdür tayin edilmesi; Öğretmenlerin uzman yabancılar ve Avrupa’da tıp tahsili yapmış yerli doktorlar arasından seçilmesi; Fransız dilinin ve edebiyatının öğretilerek yabancı dile hakkıyla aşina gençler yetiştirilmesi; Meslek dersleri yanında, genel tarih, genel coğrafya derslerinin de Fransızca olarak okutulması; Böylece Avrupa eğitim metotları ve sistemleriyle tıp mesleğinde teorik ve pratik bilgisi kuvvetli, üstün kalitede genç Türk doktorlarının yetiştirilmesi; Mektepte bir ameliyathane kurulması; Mektepte sıhhiye memurları kursu açılması; Aşı memurları dershanesinin açılması; Adli tıbbın mektepte teşekkül ettirilmesi; Mektepte eczacılık şubesinin açılması; Gerek doktorluk ve operatörlük şubeleri ve gerek eczacılık kısmı dersleri için mektepte muntazam ve büyük bir bitki bahçesinin tesis edilmesi; Türk kadın ebelerin mektepte erkek hocalardan ders görüp diploma almaları; Öğrencilerin geniş ölçüde tatbikat yapabilmeleri için mektebe bağlı bir hastane kurulması; Ayrıca Beyazıt’ta mektebe bağlı bir dispanser açılması; Kadavralar üzerinde uygulamalı derslerin yapılması; Tedavi gören hastaların istatistiklerinin tutulması.
Galatasaray Askeri Tıp Mektebi’nde okuyan öğrencilerin hepsi parasız olarak eğitim görmekteydiler. Devlet öğrencilerin eğitim, barınma, yiyecek, giyecek masraflarını karşılıyordu. Bunlar bir ayrıma tabi tutulmaksızın ülkenin Müslüman ve Gayrimüslim halkı arasından seçilmişlerdi. Bu bağlamda Müslüman, Hıristiyan, Musevi her dinden ve her tabakadan öğrenci eşit hak ve sorumlulukla eğitim faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Müslüman ve gayrimüslim öğrencilerin aynı ortamda bir arada eğitim almaları, Tıp Mektebinde olduğu gibi, bir süre sonra kurulacak Mekteb-i Sultani’nin de temel felsefelerinden biri olacaktır.
Mektep ilk mezunlarını 1843 yılında verdi. İlk mezunlar Sultan Abdülmecit’in de hazır bulunduğu imtihanda başarı göstererek diplomalarını aldılar. Bunlara elde ettikleri derecelere göre miralaylık, kaymakamlık, binbaşılık ve yüzbaşılık rütbeleri verildi ve görevlendirildiler. Mektepten alınan diplomalar aynı zamanda Avrupa tıp fakülteleri diplomalarına eşdeğer tutuluyordu. Bunun yanında yabancı memleketlerden gelen doktorların ellerindeki diploma ne olursa olsun Galatasaray Tıbbiye Mektebi’nde bir ehliyet imtihanı geçirdikten sonra ülkemizde doktorluk yapabilmeleri uygulaması da başlatılmıştı. Mektepte neşriyat için bir de matbaa kurulmuş ve La Gazette Médicale de Constantinople adıyla bir dergi çıkarılmıştır.
Galatasaray binası 1848 tarihinde büyük bir yangın geçirdi. Bu tarih itibariyle mektepte 300 Türk, 40 Rum, 29 Ermeni, 15 Musevi öğrenci eğitim görmekteydi. Yangından sonra mektep Hasköy’deki Humbarahane Kışlası’na taşındı. Dönemin Padişahı Sultan Abdülmecit Galatasaray binasını yeniden ve mükemmel bir şekilde yaptırmak için faaliyete geçti. Bu defa bina ahşap değil kâgir olacaktı. Bugün Galatasaray Lisesi’ne ev sahipliği yapan bu yeni binanın inşaatı çok uzun sürdü. Hatta inşaatı başlatan Sultan Abdülmecit binanın tamamlandığını göremedi. Sonraki Padişah ki aynı zamanda Mekteb-i Sultani’nin de kurucusu olan, Sultan Abdülaziz zamanında bina inşaatı, bugünkü şekline sahip olarak 1862 yılında tamamlandı. Bundan sonra Askeri Tıbbiye Mektebi yine bu binaya taşındı ve altı yıl boyunca eğitimine devam etti. Bu arada 1866 yılında, çok önemli bir organizasyon olarak, Uluslararası Tıp Kongresi Galatasaray binasında gerçekleştirildi. Bu kongreye katılan ülkeler şunlardı: Avusturya, İspanya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, İtalya, İran, Portekiz, Prusya, Rusya, İsveç ve Osmanlı Devleti. Kongre 13 Şubat 1866 tarihinde yapılan törenle açılmıştı. Bu vesile ile Hariciye Nazırı Âli Paşa yaptığı konuşmada daveti kabul ettikleri için ülkelerin delegasyonuna teşekkür etmişti. Bilahare yapılan seçimde Galatasaray Tıp mektebi Müdürü ve Osmanlı heyetinin başkanı Salih Efendi Kongre başkanlığına seçildi. Kongrede ağırlıklı olarak salgın hastalıklar ve engelleme yöntemleri üzerine müzakereler yapıldı.
1868 yılında Mekteb-i Sultani’nin açılması ile beraber Galatasaray’da eğitim gören askeri tıbbiye öğrencileri Beyoğlu’ndan Gülhane’ye taşındı. Beyoğlu’ndaki binada ise 1 Eylül 1868 tarihinden itibaren Mekteb-i Sultani eğitime başlayacaktır.